NERDESİN ?
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar -Nerdesin ?
Arıyorum, yıllar var ki, ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgara karışır gider
Gün olur peşimden yürür beraber
Ansızın haykırır bana -Nerdesin ?
Bütün sevgileri atıp içimden
Varlığımı yalnız ona verdim ben
Elverir ki, bir gün bana derinden
Tâ derinden bir gün bana “Gel” desin.
Ahmet Kutsi Tecer
Benimle böyle koşan
kimdi, bir urura rakip,
Olan, o savtı
seherlerde eyledim takip,
Yolun dikenleri
üstünde bekledim güldüm.
Ve, dinledim yine,
savtı muakkibi buldum.
Bu ses, kemerlerin
altında pür tahassüstü,
Gruba karşı ağır, fec
önünde munisti,
Karartılarda, soğuk.
Dalgalarda yükselerek.
Olurdu, gays ile
memlayı raşeb-i ahenk
Sular onunla, olur,
dil deride rencide
Suhuri naime, lerzan
olur havalide
O salt-ı hakimi,
medbuhu aşina dinler
Hudut-ı leylede yüzlerce
çeşmi ateş üzer.
Haşim’in şiirinde gayb ses daha trajik bir mana taşır. Görünen
görünmeyene daha zengin ve daha derin bir
mahiyet verir. “Deniz” şiirinde Yahya Kemal de kendisini varlığın
ötesine taşıyan aynı sesi duyar. Dalgalar ve rüzgarlar bu sesi çoğaltır. Bir
orkestra haline getirir.
Rüzgarlara benzer bir
uğultuyla sulardan
Sesler geliyor
sandım, ilahi kullardan,
Her an daha coşkun,
daha yüksek daha gergin,
Binlerce ağızdan bir
ilahi gibi engin.
Yahya Kemal’in duymuş olduğu
sesler Grek mitolojisinin silenlerini hatırlatır. Haşim’in Aks-i Seda şiirinde Eko efsanesine benzer bir yakınlık
vardır.
Ahmet Kutsi Tecer’in şirinde ses
onun özelliklerini taşıyor.
O; anne, sevgili veya Tanrı gibi ruhun kendisine bağladığı en kıymetli varlıkların sembolüdür.
Nerdesin şiirinin yapısı ve üslubu ses tarafından tayin edilmiştir. En mühim kelime olduğu
için, “Nerdesin” sorusu iki parçada da mısra sonlarına konulmuş ve iki kere
tekrarlanmıştır.
Şiirin muhtevası şairin “ses” ile münasebetini belirtir bir tarzda
kısımlara bölünüyor. Birinci ve ikinci parçada sentaks, sesin kaprislerine
uyarak kırıldığı halde şairin derin özlemini anlatan son parçada cümle dört
mısraı içine alacak kadar uzundur. Bu parçayı tertip ettiği heyecan tonuna göre
bir çırpıda okumak lazımdır. Bu dar ve küçük şekil içinde sentaksın, muhtevanın
kıvrımlarına göre değişmesi büyük bir başarıdır. Duygusunu kalabalık
unsurlardan sıyıran ve teferruata özel önem veren Tecer’in üslubu çıplaktır.
Nerdesin şiirinde hiçbir teşbih, istiare, mecaz olmadığı gibi sıfatta yoktur.
Bu sadelik ve çıplaklığı, daha sonra
Orhan Veli nesli bir prensip haline getirecektir.
Haşim’in tesirinde kalan tüm şairlerin renge ne kadar ehemmiyet
verdiklerini ve mısralarını süslediklerini görmüştük. Nerdesin şiirinin üslûp
bakımından en önemli özelliği her türlü ziynetten uzak saf sesin kendisi gibi
adeta maddenin inkârı olmasıdır. Bunun sebebi bizzat muhtevanın mücerret, gözle
görülmez ve elle tutulmaz bir varlığı anlatmasıdır. Tecer diğer şiirlerinde dış
âleme ve eşyaya yer verir fakat onlarda da ifade tarzı çıplaktır. Benzetme ve
sıfatlara az rastlanır.
Tecer şiirlerinde adeta tabiat ve
eşyanın arasından geçer. Onu
ilgilendiren bu geçişin bıraktığı tatlı ve acı
intibalardır. Buna hayatın içinde kendisini hissettiren fanilik duygusu adını da verebiliriz. Fakat bu
eskilerin insanı dünyadan uzaklaştıran ve edebiyat özlemi uyandıran ölüme çok
yakın fanilik değil sadece intiba olarak yaşanan geçiş duygusudur. Kış
düşünceleri adlı şiirinde bu duygu ifade olunmuştur.
Geçti, yaz günlerinin
güzelliği
Açık pencereler
damlar bahçeler
Her şey ne sıcaktı
her şey ne iyi
Hatta o karanlık
aysız geceler.
Hani o gezmeler kırda
denizde
Hani o cümbüşler
sazlar Temmuzda
Ağustos mehtabı tam üstümüzde
Plajlarda neydi o
eğlenceler.
Yaşamak diyordum
yaşamak ne hoş
Hele bir gelmesin
nolurdu bu kış
Nerede o kahkaha, o
ses, o alkış,
Şimdi yerini aldı
düşünceler.
Burada dış âleme ait unsurlar oldukça geniş bir yer tutuyor fakat onlar geçmiş
sadece hatıra ve özleme kalmıştır. Kayıp
olanı arayan tonuyla bu şiir Nerdesin şiirine yaklaşır yalnız burada
kaybolan ve aranan bellidir. Şiirde bir iki sıfat müstesna isimlerin umumiyetle
çıplak oluşlarına ve hiçbir benzetme bulunmayışına dikkat ediniz. Şimal Rüzgarı
adlı şiirinde Tecer onu da yakalıyor:
Duyulmuyor günlerin
nasıl geçtiği
Bu Temmuz, Ağustos
ayları böyledir
Dakikalar öyle
süratli geçer ki
Daha sabah
zannedersiniz öğledir.
Erkenden çağırır ya
deniz ya bahçe
Her yerde tükenmez
kahkaha eğlence
Daha uzak uzak
sanırsınız gece
Bir de bakarsınız gün
batmış ay bedr.
Sonra bir yel eser enginden şimalden,
Bütün neşeleri
toplayıp götüren.
Ey şimal rüzgarları,
hasret dolu tren
Bari, o günlerin
kokusunu getir.
Burada da duyular ve objeler şiire çıplak olarak ve kendi gerçekleri ile
giriyorlar. Yalnız son parçanın üçüncü mısrasında Şimal rüzgarları hasret dolu
trene benzetiliyor. Fakat bu benzetme geçiş duygusunun hakim olduğu şiirin
muhtevasına tamamıyla uyuyor. Bundan dolayı da bizde sis intibaı uyandırmıyor.
Tecer, Orhan Veli neslinden önce Türk şiirini sade, saf ve çıplak hale
getirenlerin başında gelir.